Nerden başlasam nasıl anlatsam..
Yaşananlar anlık dökülmeli kaleme yoksa pufff diye uçuyor akıldan... Aklımı toparlayıp kaleme dökmeye çalıştığımda çokta geç olmadan yakalamalıyım kelimeleri... Dilim döndüğünce ağıma düşen kelimelerle anlatacağım size yoğun geçen Tayland macerasını.. Dinleyin bakalım...
LG Yarışmasının Dubai ayağında yaşadığımız hayal kırıklıklarına rağmen az umutlu az da temkinli başladık yolculuğa.. Bu sefer bir bavul dolusu malzeme ile, rondosu servis tabağı, dondurma kaşığına kadar, hazırlıklı gittik. Bir ara pişmiş balığımızı, cilalanmış tavuğumuzu hatta nar gibi kızarmış ıstakozu bavula atmayı düşünsekte abartmayalım dedik..
Eksik kalmasın diye nar ekşimizi cevizimizi hani olurda Allah'ın Tayland'ında yoktur diye şekerimizi, nohutumuzu bile aldık gittik.. Uçakta ciddi bir şekilde çalışma planımızı çıkarıp neye kaç dakika ayıracağımızı kimın neyi yapacağını ince ince yazdık.. Gözümüzü kapattığımız her saniyede sunumumuzu düşledik.. Bu sefer gerçekten çalıştıkk...
Yarışma boyunca fırını çok dikkatli ama bilinçli kullandık. Her malzemeyi iğne oyası işler gibi nazikçe hazırladık. Hiç acele etmeden her saniyenin değerini bilerek ve hiç paniklemeden harika bir sonuç ortaya çıkardık.
Çok ciddi hazırlanan bir organizasyonda çok değerli şefler tarafından itinayla tadıldı yemeğimiz. Suratlardan aldığımız ifadelerle gayet mutlu bir şekilde yarışmayı tamamladık. Sadece şefler tarafından değerlendirileceğimizi hayal ederken yaklaşık sekiz tanede Koreli LG yetkilisi tarafından değerlendirildiğimizi dikkate almadık. Yarışmada üç tane Taylandlı ekibin olmasıda önemli değildi.. Biz görevimizi hakkıyla yerine getirmiştik..
Ama olmadı.. Başaramadık.. Dereceye girip ülkemizi gururlandıramadık... Bir dahaki sefere diyerek politik neticeleri hiçe sayarak gururla tabloda yerimizi alıp bayrağımızı dalgalandırmanın verdiği onurla başımız dik salondan ayrıldık...
Yarışmadan önceki gece çok güzel bir ortamda sıcak ama ne sıcak bir havanın altında, mis kokan çiçeklerin arasında Tayland geleneklerine uygun bir büfeyle ağırlandık. Bol miktarda balık çeşitleri harika soslar ve nefiss tatlılar..
Ben tercih etmesemde Gönenç'in severek tükettiği hiç eksik olmayan şaraplar. :) (Bu arada hani merak eden olmuştur diye... Gönenç; Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah demekmiş. ) Ve elbette geleneksel uzak doğu danslarının mini versiyonu çıtı pıtı taylı kızlar tarafından kibarca sergilendi. Hareketlerindeki incelik yüzlerindeki nazik tebessüm insanı gerçekten uzak çook uzak doğuda hissettiriyordu..
Bir sonraki gece, yarışmanın gecesinde, gerçekten elit bir sofrada davetlilere yemekler ikram edildi. Ve çok sesli bir başka şovla kulakların pası giderildi. Enstrüman olarak tava, tencere ve bilimum mutfak eşyalarının kullanıldığı günün anlam ve önemine uygun olağanüstü bir gösteriydi.
Yarışma telaşıydı heyecanıydı derken... Hepsi bir anda geçmiş olup asıl macera bundan sonra başladıı.. benim için en değerli varlık olan İNSAN ın manzaraları...
Tayland kendi içinde birçok çelişkiyi barındıran tuhaf ama mutlaka görülmesi gereken bir ülke.. Her karede farklı insan manzaraları sizi karşılıyor..
Burda insanlar her yerde uyuyabiliyor. Sokakta uyuyanlar bilinen sokak insanları gibi banklardan ziyade yerleri tercih ediyor. Çünkü yerler serin.. Havadan inen yoğun nem ve sıcağın aksine taşlar soğuk. Ve öyle konforlu görünüyorki.. Hatta motor üzerinde kırmızı ışıkta uyuyanlar, "Tuk Tuk" denilen motor taksilerde uyuyanlar, öyle ayakta uyuyanlar bile var..
Çok konforlu sayılmasada sizi varmak istediğiniz noktaya en çabuk ulaştıran araç "Tuk Tuk". Ama binmeden önce mutlaka pazarlığınızı yapmalısınız. Aksi halde alışverişte tabiri caizse insan kazıklamak gerçekten çok moda burada. Benden tavsiye her ne alışverişinde olursa olsun, size söylenen fiyatın her zaman dörte bir altına inin. Kabul etmezse çekin gidin... Mutlaka peşinizden gelecektir :D
Nüfus olarak yirmi milyonu bulan şehirde her sokak insan dolu.. Ve insanların burda en çok sevdiği şey uyumaktan sonra yemek yemek.. İşte bu noktada hiç bir eksiklik yok. En ucuzundan en pahalısına tüm şehrin sokakları her türlü yemek satan tezgahlarla dolu. Geliri düşük insanların popülasyonu çok olunca bu tezgahların önünde sürekli bir kuyruk var. Gece gündüz saat hiç farketmeden her tezgahın mutlaka müşterisi var..
Tezgahlar özellikle deniz mahsülleri ve taze tropik meyveler konusunda çoook çoook çeşitli lezzetlerle dolu. Yaygın bir şekilde taze meyveler ve suları hemen oracıkta kesilip suları sıkılıp müşteriye sunuluyor. Müşterilerde kokteylerini keyifle yudumlarken sokakta kendilerine uygun yerlerde oturup çene çalıyorlar.
Sokaktaki insan manzaralarına devam edersek, Hani eskiden sokaklarda katipler olurdu. Okuma yazması olmayanın mektuplarını yazar, nasıl dilekçe yazacağını bilmeyenin en iyi dostu olurlardı. Tayland'da bu gelenek halen devam etmekte. Sokakta yazı yazmaktan boynu bükülmüş bey amca belliki bu mesleğin son temsilcilerinden..
Yemek yemekten sonra sokak insanın en çok uğrak yerleri elbette tapınaklar.. Sokak başlarında tezgahlarında yüzlerce güzel çiçekler iplere geçirilmiş, tütsüler paketlenmiş, mumlar boy boy dizilmiş.. Yemek kokularının aksine burda kokular daha güzel. Renkler daha şaşalı. Ve elbette bir şekilde Tanrılarına ulaştıklarına inandıkları için insanlar daha huzurlu.. Tüm çiçekler Buda'ya sunuluyor tütsüler onun için yakılıyor.. Ve herkes dudaklarında mırıl mırıl birşeyler diliyor..
Çiçekleri ipe dizen kadınların parmakları nasır tutmuş. Ama ince işçilikten vazgeçmeden itinayla devam ediyor çalışmaya..
Çiçekler okadar güzelki. Herbirinden alıp evimin her yerine asasım gelsede valizimin zaten yeterince malzeme ile dolduğunu hatırlayıp sadece fotoğraf makineme bir kaç kare daha kaydedebiliyorum. Bir dahakine sanırım bir bavul dolusu çiçekle döneceğimi umut ederek...
Tayland'i populer yapan asıl konu elbette masajları. Hemen hemen her sokakta birtane hatta birden çok yanyana dizilmiş masaj salonları var. Bunların en çok rağbet göreni elbette ayak masajı. Önce mis gibi okaliptus kokan, lime ile zenginleştirilmiş sularda yıkanan ayaklar, sıcacık havlulara sarılıp dinlendiriliyor. Daha sonra marifetli eller en az bir saat boyunca dizlerden parmak üçlarına kadar en ince detayı bile atlamadan masajı yapıyor.
Masaj bittiğinde kaslarınız okadar yumuşuyor ve rahatlıyorki yürüyemeyecekmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Bundan sonra yürümekte neymiş sanırım uçacağım diyerek bir sonraki masajı ne zaman yaptırabilirimin hayalini kurmaya başlıyorsunuz.. Ayak masajının yanında harika Thai masajını tüm bedeninize yaptırmanızıda şiddetle tavsiye ederimki benim gibi 1.80 boyundaki kocaman bir insanı 1.50 lik bıdı bıdı bir kadının nasıl bu kadar kolay yoğurduğuna hala inanamıyorum :D:D:D:D
Hani olurda ben ayaklarımı mıncıklatmam derseniz o zaman bırakın mini mini balıklar bacaklarınızı gıdıklasın. Evet evet yanlış okumuyor ya da görmüyorsunuz. Bir odaya yerleştirilmiş içleri mini mini balıklarla dolu akvaryumlara insanlar bacaklarını sokup balıkların masajının tadını çıkarıyor. Açıkçası ben herkesin ayağının girdiği bir havuza ayak sokmaya cesaret edemedim. Ama siz illaki değişiklik istiyorsanız buyrun size balık masajı...
Sizi daha fazla sıkmadan maceranın arkası yarın diyorum.. Ve şimdilik bu yazımı burada noktalıyorum.. Eee heyecanı kaybetmemek lazım dimi...